|
|||||||
Turkish abstractSialolitiazis , tükrük bezlerinin sık görülen patolojilerdendir ve en sık submandibular tükürük bezinde görülür. Bunların da büyük bir kısmı bez duktusunun distal 1/3 kısmında , daha az bir kısmı ise posteriorda submandibular bez hilumunda ve bezin içinde yerleşirler. Posteriorda ağız tabanını perfore eden submandibular sialolitlere literatürde nadir rastlanmaktadır. Makalemizde ; oldukça büyük boyuta ulaşarak posterior ağız tabanına fistülize olmuş ve kısmen ağız içine atılmış submandibular sialolitiazis olgusu literatür eşliğinde tartışılarak sunulmuştur.IntroductionSialolitiazis, obstruktif tükürük bezi hastalıkları içinde ise en sık nedeni oluşturur [1]. Sıklık sırasına göre %80-90 oranında submandibular bez veya kanalında , %5-10 oranında parotis bez veya kanalında , %(0-5) sublingual ve minör tükürük bezlerinde görülür [2,3]. Postmortem çalışmalarda genel populasyonda %1.2 oranında tükürük bezi taşı saptanmışken klinik olarak bulgu veren sialolitiazis prevelansı %0.45 olarak bildirilmiştir[3].Erkeklerde gürülme sıklığı biraz daha fazladır ve en sık 30-60 yaşları arasında görülür [4]. Sialolitlerin boyutları ortalama 1 mmden 10 mm’e kadar değişmekte ve literatürde boyu 15 mm’den fazla veya ağırlığı 1gr dan fazla olan tükürük bezleri taşları ’’Dev sialolit veya Megalith’’ olarak adlandırılmıştır [5]. Submandibular taşlar, mandibular birinci molar dişin transvers yöndeki ilişkisine göre ; bu hattın önünde kalanlar anterior ve bu hattın arkasında kalanlar posterior yerleşimli olarak iki grupta sınıflandırılır. Posterior yerleşimli taşlar bezin hilumunda veya içinde yerleşim gösterirler.Submandibular bez sialolitiazislerinde taşların büyük bir çoğunluğu bez duktusunun distal 1/3 kısmında , daha az bir kısmı ise bez hilumunda veya bez içinde yerleşir [6]. Büyük submandibular taşların özellikle posteriorda ağız tabanını perfore ederek oral kavite içine atılması çok nadir görülmektedir. Bu çalışmamızda; posterior ağız tabanına fistülize olmuş, kısmen ağız içine atılmış ve oldukça büyük boyuta ulaşmış nadir bir submandibular sialolitiazis olgusu sunulmuştur. Case Report66 yaşındaki erkek hasta KBB kliniğimize çene ve dil altında yemek yerken son 1 ayda daha da belirginleşen ağrı ve şişlik şikayeti ile başvurdu. Hikayesinde solda submandibular bölgede dönem dönem olan ağrı ve şişlik şikayeti dışında bir özellik mevcut değildi. Hastanın KBB muayenesinde yaklaşık sağ ikinci molar diş hizasında posterior ağız tabanından ağız içine doğru uzanan , bir kısmı mukoza altında gömülü sarı renkli taş ile uyumlu olabilecek sert kitle gözlendi ve palpe edildi. (Şekil 1)
Hastanın diğer KBB ve fizik muayene bulguları doğal olarak saptandı. Lokal anestezi altında hasta tekrar muayene edilerek kitle değerlendirildi.Kitlenin sağ submandibular bez taşı olduğuna karar verildi. 2 x 1,2 cm büyüklükteki taş mukoza altından ağız içine doğurtularak çıkarıldı (Şekil 2,3).
Taşın çıkarılması sonrasında tükürük akışını sağlamak için kateter veya rekonstrüksiyon için sütür kullanılmadı. Operasyondan hemen sonra yapılan kontrol boyun ultrasonografik görüntülemesinde sağ submandibular bez geçirilmiş sialoadenite sekonder heterojen görünümde ve ekojinetesi azalmış olarak gözlendi. Bez içinde veya kanalda ikinci bir taş saptanmadı. Hastanın operasyon sonrası ilk 1. ayındaki kontrolünde wharton kanal ağzından sağlıklı tükürük akışının olduğu gözlendi ve hastanın herhangi bir şikayeti mevcut değildi. Birinci yıla kadar yapılan diğer kontrollerinde de herhangi bir sorunla karşılaşılmadı. DiscussionSialolit oluşumunun etyolojisi günümüzde tam olarak bilinmemektedir,Tükürükteki epitel artıkları , bakteri ve müsinden oluşan bir çekirdek etrafında mineral tuzlarının birikmesi ile oluştuğu düşünülmektedir [7,8]. Sialolitlerin submandibular bez ve duktusunda daha sık oluşma nedenleri olarak; submandibular bezden salgılanan tükürüğün daha alkalen olması, kalsiyum ve fosfat içeriğinin ve mukus içeriğinin daha fazla olması ,anatomik nedenler olarak da submandibular bez kanalının daha uzun ve akımının yer çekimine ters yönde olması sayılmaktadır [9]. Submandibular taşların %80’i radyoopaktır. Tanı için farklı radyolojik görüntüleme yöntemleri kullanılabilir. Submandibular duktal sisitemdeki radyoopak taşlar konvansiyonel grafilerden okluzal grafiler ile ,gland içinde veya hilusundaki taşlar ise lateral oblik mandibular veya panoromik grafilerle görüntülenebilir [10]. Radyolüsen sialolitiazis olgularında ise taşların yeri sialografi ile gösterilebilir. Ultrasonografi (USG) etkili ve ucuz bir görüntüleme yöntemlerinden bir tanesidir. Birden fazla sayıda olan taşların tanısında bilgisayarlı tomografi ile daha detaylı bilgi edinilmesi mümkündür [11,12]. Olgumuzda, taşın ağız içerisine kısmen açılmış olması nedeniyle tanı için herhangi bir radyolojik incelemeye ihtiyaç duyulmamıştır.Fakat operasyon sonrası gland içinde veya kanalda ikinci bir taş ve patolojinin olup olmadığını saptamak için ve takiplerinde USG kullanılmıştır. Submandibular taşların tedavisi taşın yerleşim yerine göre taşın büyüklüğüne göre planlanır.Wharton kanalının ağzına yakın, distal yerleşimli ve özellikle palpe edilen submandibuler taşlarda, basit anterior marsupiyalizasyon veya transoral sialodokotomi ve/veya sialodokoplasti gibi yöntemler kullanılabilir.Bu yöntemlerde temel olarak tükürük kanalı uzunlamasına kesilerek açılır ve taşa ulaşılmaya çalışılır. Günümüzde kullanılan yöntemlerden bir tanesi de sialendoskopi ile kanaldan taşların çıkarılmasıdır. Fakat kanal içine sıkışmış büyük taşların sialoendoskopi ile çıkartılmasında zaman zaman güçlük yaşanabilmektedir. Büyük submandibular bez kanal taşlarının , böbrek taşlarında kullanılan ekstrakorporeal şok dalga litotripsi (ESWL) yöntemi ile kırılarak çıkarılabilmesi fikri ilk 1989’da Iro ve ark. tarafından gündeme getirilmiştir . Bu yöntemle sialoendoskopi sırasında büyük gland kanal taşlarının küçültülerek çıkarılması bazı KBB uzmanları tarafından tercih edilmektedir [13]. Kronik submandibular bez sialoadeniti ile seyreden sialolitiazis vakalarında taşların transoral çıkarılması sonrasında gland fonksiyonlarının normale döndüğü gösterilmiştir [14]. Aynı zamanda submandibular bez taşlarının Wharton kanalılının proksimalinden veya hilumundan transoral çıkarılması sonrasında sialodokoplasti yapılmadan da kanalda etkilili ve sağlıklı anatomik restorasyonun olduğunu belirten ve gösteren yayınlar mevcuttur [14,15]. Bizim olgumuzda da taşın çıkarılması sonrasında tükürük akışını sağlamak için kateter uygulaması veya rekonstrüksiyon için siolodokoplasti yapılmamış olup bir yıllık takipte herhangi bir problemle karşılaşılmamıştır. Sonuç olarak, büyük boyutlara ulaşmış submandibular bez hilum sialolitleri, çok nadir de olsa ağız içine spontan fistülize olabilmekte ve posterior ağız tabanı patolojileri olarak karşımıza çıkabilmektedirler. Submandibular bez taşlarında hastadan alınan iyi bir anamnez ve özellikle ağız tabanının arkadan öne doğru bimanual muayenesini de içeren dikkatli bir KBB muayenesi bazen tek başına tanıda yeterli olabilmektedir. Submandibular bez sialolitiazislerinin tedavisi ise taşın yerleşim yerine ve taşın büyüklüğüne göre planlanmalıdır.
References
Presented at37. Türk Ulusal Kulak Burun Boğaz ve Baş Boyun Cerrahisi Kongresinde poster bildirisi olarak sunulmuştur. |
|||||||
Keywords : Tükürük bezi taşı , Submandibular bez , Ağız tabanı |
|